3 Nisan 2009 Cuma

Hrant Dink,Ergenekon ve Muhsin Yazıcıoğlu

Gün geçtikçe kazanın bir suikast olduğuna inanmaktayım.Bilmem ne kadar gün yüzüne çıkar bu kazanın ayrıntıları ama es geçilecek bir kaza değildir.

Bununla ilgili olarak nezih bir site adlı bir sitede bununla ilgili bir yazı yazılmış aşağıda aynen aktarıyorum.

"19 Ocak 2007 tarihinde suikaste kurban giden Hrant Dink’in öldürülmesinden sorumlu olarak Ogün Samast ve bağlantılı olarak Yasin Hayal tutuklanmıştır. Yasin Hayal mahkemedeki açıklamalarında Muhsin Yazıcıoğlunun ve Büyük Birlik Partisi (BBP)’nin adını zikretmişti. Muhsin Yazıcıoğlu bu ifadelere sert yanıt vermişti. Fakat Yasin Hayal’in bu suikast ile alakalı Erhan Tuncel’in Muhsin Yazıcıoğlu ile bir resim karesinde birlikte çekilmiş resimleri ortaya çıktı. Tabiki halkın içinde olan bir parti başkanının herhangi biriyle aynı resim karesinde bulunması çok doğaldı. Fakat Erhan Tuncel’in yaptığı telefon konuşmalarında Muhsin Yazıcıoğlu’ndan yakın bir ifade ile bahsetmesi kafa karıştırıcıdır.
Muhsin Yazıcıoğlu’un 25 Mart 2009 tarihinde bindiği helikopter Kahramanmaraş’ın Göksun ilçesi yakınlarında düştü. Helikopterde bulunan İHA muhabiri İsmail Güneş kazanın hemen sonrasında 112 Acil Servisi arayarak yardım istiyor, sonrasında da şarjı bitiyor. O andan itibarende bütün bağlantı kesiliyor kaza yeriyle. Şu saat itibariylede aramalar devam ediyor.
Ergenekon davasının 2. iddianamesinde, Jandarma G.K. İstihbarat Başkanlığı Teknik İstihbarat Daire Eski Başkanı olarak görev yapan şüpheli Hasan Atilla Uğur`un teknik takibe takılan telefon görüşmesinde “…Uydu kanalıyla istedikleri yerde istedikleri aracı bak bu yolda giden araç ta olabilir, kaza yaptırabiliyorlar, uçağı düşüttürebiliyiorlar, gemiyi batırttırabiliyorlar, bu çok özel bir Yahudi Grubun elinde evet…” şeklinde bir konuşma yaptığı açıklanıyor.
Şimdi bütün bu bilgileri birleştirerek acaba bu bir kaza değilde Ergenekon ile alakalı bir suikastmı diye soruyoruz.
Alıntı :Muhsin Yazıcıoğlu`nu unutmak üzereydiniz, öyle değil mi?
On yıldan fazla zaman geçmiş. Gene bir kilitlenmenin anahtarı olduğu ikbal günlerinde onun için `Parlamenter Sistemin Azizi` başlıklı bir yazı yazmıştım. “Her şeyin battığı, oyunun tökezlediği, etik`in tamamıyla ayaklar altına alındığı noktada görmezden gelinen çatlaklardan, aralık bırakılmış kapılardan çıkıveren azizlerden biri o. Kir pas içinde.”
Muhsin Başkan`ın gölgesi, Hrant katillerinin olduğu gibi birçok kanlı katilin üstüne düşmüştür. Hatırlayalım.
“Ben yoksulluğun cenderesinden geçmiş bir çiftçi ailesinin çocuğuyum” diyor. “Koltuğumuzun altında tezek götürerek okullar okuduk.”
12 Eylül öncesi, ülkücülerin kalesi olan Veteriner Fakültesi`nden mezun oldu. Fakültedeyken güreşmiş. Adı pehlivana çıkmış. Fakülteden sonra Ülkü Ocakları içinde sivrilerek 1977`de Genel Başkan oldu. 12 Eylül darbesinden sonra Mamak`da yedi yıl geçirdi. Bir sürü cinayetin ve bombalamanın sorumluluğundan idam talebiyle yargılandı. Ülkücü Gençlik Derneği`nin bir dönem hukuk masası şefliğini yürütmüş olan itirafçı Ali Yurtaslan, Yazıcıoğlu`nun cinayet ve bombalama emirleri veren, soygun çeteleri kuran bir lider olduğunu kaydediyor. 1978`de ülkücü militan Baki Yeşiloğlu`nun öldürülmesinden sonra Balıkesir Cezaevi`nde çıkan isyan üzerine de, “Muhsin Yazıcıoğlu, bunun öcü alınmalıdır, dedi. Bunun üzerine cezaevinde isyan çıkarıldı. Hatırladığıma göre iki-üç kişi öldürüldü. Ülkücülerin burnu bile kanamamıştı” diye ekliyor.
Bahçelievler`deki katliamın üzerinde de izi var. Katliama karışan ülkücülerin hepsini tanıdığı, onların kimliğini açıklamayı reddettiği, Haluk Kırcı`ya kaçak yaşadığı yıllarda para yardımında bulunduğu biliniyor. Kendisi de ifadesinde bunu kabul ediyor.
Muhsin Yazıcıoğlu`nun aynı babalığı, aynı sadakati Abdullah Çatlı`dan da esirgemediğini biliyoruz. Çatlı, 1978`de Balgat katliamı sanıklarından Mustafa Pehlivan ile birlikte yakalandığında Yurtaslan`a göre, “Ankara`ya geldiklerinden bir saat kadar sonra Yazıcıoğlu şubeye telefon etti. `Bu size son ihtarım. Abdullah`ı bırakmazsanız Ankara`nın 150 yerinde bomba patlatacağız` diye tehdit etti. Gerçekten de ihtar olarak Demirtepe Köprüsü`ne bir bomba konulmuştu. Polis patlamadan bombayı aldı. Abdullah, tehditten sonra bırakıldı.”
Yazıcıoğlu`nun bir yığın soygun ve gasp olayı örgütlemiş olduğu, gerekli silahları temin ettiği, sonra `pis silah` denilen kullanılmış silahların taşraya sevkini sağladığı da yaygın olarak ileri sürülen iddialardan.
Yurtaslan itiraflarında, Yazıcıoğlu`nun 1978 yılında, Sivas katliamında da başrol üstlendiğini belirtiyor: “1978 sonlarındaki Sivas olaylarını Mustafa Mit ve Muhsin Yazıcıoğlu tertiplemişlerdir.
Yazıcıoğlu Sivas`a giderek bizzat olaylara önderlik etti.”
Pehlivan`ın geçmişi hakkında ilk elde oltaya yakalananlar bunlar. Cinayet, gasp, soygun, katliam.
Kırcıların, Çatlıların, Tuncellerin hamisi. Muhsin Başkan.
Memleket tarihinin son 30 yılında hemen her felaketin, her karanlığın kıyısında gölgesiyle karşılaştığımız parlamenter aziz. Gerçek `bir bilen`.
Nitekim, Çatlı için, “Kanaatim o. Kaçmayıp mahkemeye çıksaydı beraat ederdi. Birçokları gibi şimdi Meclis`te olurdu” diyordu. Haksız mı?
Muhsin Yazıcıoğlu, seçimleri çoktan kazanmış olduğunu, her partiden, her kademeden dost ve ahbapları olduğunu bilmenin verdiği rahatlık içinde hiçbir zaman sağ partileri karşısına almadı. Refahyol`a destek verirken de Anayol`a arka çıkarken de hep hükümette olduğunu biliyordu. ANAP`a şükranlarını sunuyor, kendisine `katil` demiş olan Çiller`i kısa zaman sonra affediyordu. Çiller ondan özür dilemişti. Meğer, `seçim atmosferinde danışmanlarından önüne gelen bildirimlere göre değerlendirme` yapmış. O hep partilerüstü bir lider olmayı amaçladı. “Milliyetçilik anlayışımızın katı ırkçılık noktasına gitmesini dengelemek için İslam`ın birleştirici, hoşgörülü prensiplerinden istifade ediyoruz” diye açıklıyordu partisinin duruşunu. Bu beyanatını desteklemek için de insanı allak bullak edecek bir ayrıntıya başvurduğunu hatırlarız: “Mesela partimiz mensubu milletvekili arkadaşlarımızdan hanımı Kürt olan var.” Ne büyük esneklik, ne derin inkişaf, değil mi? Demek geçmişte olsa o kadının, hatta kocası murdar olduğuna göre her ikisinin de beynine birer kurşun. Ama İslam anlayışı, Anadolu geleneğine uygun: Hoşgörülü şeriat.
Gerçi partisinin yayın organında kendisini eleştiren gazetecilere, “Onları gecenin karanlığında ya da gündüzün aydınlığında ansızın bir sürpriz bekliyor. Kınından çıkarılan bir kılıcın kahpe soyluların kökünü kazıyana kadar bir daha kınına girmeyeceği bilinmelidir” gibi tehditler yayınlanıyordu, ama Muhsin Başkan her şeye rağmen ayakta kaldı.
Şimdi, gündüzün aydınlığında Hrant`ımızı alçakca katledenlerin de başkanı, hâmisi olduğunu görüyoruz. On bir yıl önce onun hakkındaki yazıyı şöyle bitirmişim: “Muhsin Yazıcıoğlu çok güçlü olduğunu biliyor. Devletinin başında. Kendisi ile uzlaşmayanı geçmişinin karanlığına çekiverecek bir güç var onda. Onun diyeti daha uzun süre ödenecek. Gün, onun günü.”

Hiç yorum yok: