7 Ocak 2010 Perşembe

AVATAR


Son günlerde herkesin dilinde olan sinemanın altın çağı diye nitelendirilen filmin yönetmen koltuğunda Titanik, Alien ve Terminatör filmlerinin yönetmeni James Cameron var. Na’vi adlı bir halkın yaşadığı, yok olmak üzere olan Pandora gezegeninde geçen film, yarı felçli bir savaş gazisi olan Jake Sully, barış içinde yaşayan Na’vi halkının arasına gönderilir.Na'vi halkı 3 metre boyunda ve mavi tenliler. Askeri bir şirket bu uzak gezegeni ve barındırdığı kaynakları incelemek üzere “Avatar” adlı bir program oluşturmuştur. Bu programlar ile insanlar, genetik mühendisliği sayesinde yarı insan, yarı Na’vi haline getirilen melez bir ırk olan Avatar yaratılır. Avatarlar Pandora’ya gönderilir. Bitki bilimci Grace Augustine ile programa gönüllü olarak katılmış Jake’in bedenlerinin Avatar’ı yaratılacak ve böylece Jace’e de felç olmuş bedenini başka bir formda kullanma şansı verilmiş olacaktır. Bu filmde de tabiî ki aşk unutulmamış. Na’vi halkından prenses Neytiri ile tanışan Jake, kendisini bu halkı savunurken bulur.
Yönetmen Cameron'a göre, "İnsanlar filmi 4 kere izleyecek. Önce meraktan, sonra gördüklerini gerçekten görüp görmediklerini anlamak için, üçüncü kere eğlenmek için, dördüncü kere son defa ise seyretmek için." Gerçekten filmi tekrar izleyebilirim. Sahneler, oyunculuk, konu o kadar güzel ki rekor kırmasında gerçekten haklı. Cameron 1995’ten bu yana filmi kurgulamış fakat senaryoyu yazıp projeyi geliştirirken filmin çekilemeyeceğini anlamış. Çünkü film yapım süreci için yeterli olan aşamaya gelmemiş o günlerde. Bu kadar bekleyişe değmiş. Filmde 197 kamera kullanışmış. Bütçesi 400 milyon dolar civarında olan filimin %40’ı canlı aksiyon, %60’ı ise bilgisayardan yaratılan görüntülere dayanıyor. Filmi izleyenler Na’vi halkının değişik bir dil kullandığını fark etmiştir. Na’vi halkının konuştuğu dil dilbilimcilerle birlikte 2 yılda yaratılmış. Yaratılan dil kendine has dilbilgisi kuralları olan 3 egzotik dilim karışımı yepyeni bir dil oluşturulmuş. 14 yıl beklenen film gerçekten her bilgisiyle filme olan hayranlığı arttırıyor. Pandora gezegenindeki ağaçların nasıl ışıldadığını doğru gösterebilmek için Cameron üç yıl boyunca hücre uzmanları ve bitki fizyologları ile çalışmış.
Bu kadar teknoloji, efektler vb. şeyler gözümüze harika gelmesinin yanında filmin içinde yatan mesajlara da kulak vermek lazım. Filmde dünyada az bulunan fakat Pandora’da zengin olan Unobtainium’ı dünyada kullanmak için yoğun bir çaba, savaş veriliyor. Bunu elde etmek içinde oradaki halkı hiçe sayarak kaynakları almaya çalışıyorlar. Dünyada da şimdi öyle değil mi? Zengin kaynakları olan, güzel, doğal yerler hemen işgal ediliyor ve hiçbir şekilde sonuçları düşünülmüyor. Zaten bazı sahnelerde de bu konuya oldukça değiniliyor. Filmde geçen “İnsanlar senin istediğin bir şeyin üzerinde yaşıyorsa onları düşmana çevirirsin. Sonra istediğini alırsın” repliği de sömürgeciliği biraz özetler nitelikte. İnsanlara göre Na’viler oldukça ilkel yaşıyorlar. Aslında doğayı anlamaya ve ona saygı duymaya yönelik bir yaşam tarzları var. Öldürdükleri bir hayvanın bile gereksiz ölmesi nedeniyle üzülebiliyorlar. Filmi izlerken Pandora’nın doğasına hayran kalmamak imkânsız. Daha fazlasını anlatmak isterdim fakat filmin gizemini de bozmak istemiyorum.Birazı da süpriz olsun.Eğer izlemediyseniz bu filmi kaçırmamanızı tavsiye ederim. Hem görsel hem de konu olarak sizi koltuklarınıza bağlayacak. Şimdiden iyi seyirler…

Hiç yorum yok: