5 Kasım 2010 Cuma

Burası Anadolu Unutma Bizi!

Sivil toplum.

Sosyal sorumluluk.

Genç nesil.

Çağdaş, özerk üniversite.

Sonuna geldiğim üniversite yaşantımda özellikle en fazla kullandığım kelimelerdendi bunlar. Üniversite yıllarında heyecanla atan kalbimin, işletmeye çalıştığım aklımın en aydınlık köşelerine nakşedilmiş kelimelerdi.
Bu sorumluluk ve anlayış ışığında ilkesel olarak benimsediğim kulüplerde ayrımsız/sınıfsız/imtiyazsız/cinsiyetsiz/omuz omuza kardeşçe yapmaya çalıştığımız onlarca projede alevisinden kürdüne başörtülüsünden ateistine bir çok insanla çalıştım.

Mutluydum, bu ülkenin çocuklarına/gençlerine sosyal sorumluluğumuzun gereği olarak yardım etmek, onlara kendi elimizden geldiği kadarıyla "daha iyi bir Türkiye" bırakmaktı amacımız.

Öyle olmadığını öğrenmek fazla uzun sürmedi.
Sözde Atatürkçü rektörlerin sosyal sorumluluk için bir araya gelen insanlara bile üniforma biçmeyi marifet bildiklerini öğrendim.

İsminin önünde Prof. Dr. bilmem ne yazan kadın/erkek akademik cahiller kulübünün, kulüp toplantılarına girmek için başınızı açacaksınız darbesini öğrendiğimde, bu darbeyle gözyaşları içerisinde beni arayan arkadaşıma ne diyeceğimi bilemedim.

Askerin süngüsüyle hizaya giren "Bilim Adamları"nın rektör olduğu bir ülkede, aynı adamların siyasi iktidarın yükselen gücüyle yeniden hizaya girmeleri karşısında hiç şaşırmadım doğrusu.

Ama unutmadım o günleri.
Şimdi derslere bile türbanla girilirken, dün kulüp toplantısına girmeye bile izin verilmeyen bir ülkede yarın zoru görünce eskiye dönülmeyeceğinin garantisi olmadığı/olamayacağı için unutmadım.

Bu ülkedeki sivil toplum hareketlerini dahi kendi tekellerinde gören sarı kafalı, eli sigaralı sözde elitleri, o elitlerin damarlarında mavi kan akan çocuklarını ve o çocukların benim arkadaşlarıma yaptıklarını unutmadım, unutmayacağım ve unutturmayacağım.

Dün gazete kuponuyla evine eşya alanların iktidar eliyle zenginleştikten sonra özel üniversitelerde çocuklarını nasıl okuttuklarını laf olsun diye soranların, Anadolu'dan binbir güçlükle okumaya gelen kızları ikna odalarına kapattıkları o karanlık günlerin utancını unutmayacağım.

Oğlu dağda it sürüsüyle savaşırken, başörtülü/türbanlı annesini orduevlerine almayanları unutmayacağım.

Oğlu askerden dönüp dönmeyeceği meçhul bir ananın vatan sağ olsun demesine rağmen, oğlunun yemin törenine laik cumhuriyet ilkesine binaen içeri alınmadığını unutmayacağım.

Görüntüyü bozduğu için oğlunun cenazesinde kameraların objektifinden kaçırılan şehit anasının "ne yaparsın oğul kaderde bu da varmış" diyen bakışlarını unutmayacağım.

Oğlun/kızın neden şu dershaneye/okula gidiyor diye babaları sorgulanan/fişlenen çocuklar için unutmayacağım.

O köylü/Anadolulu/ mahçup boynu devlet karşısında kıldan ince şehit anaların babaların hakkı için unutmayacağım.

Ölümü/utancı/gözyaşını/sefaleti/geri kalmışlığı/köylülüğü anadolu toprağına ve o toprağın insanına kimlik gibi yapıştırıp, utanmadan bu ülkenin bütün kaynaklarından hoyratça nemalanan asker/sivil bürokratları asla ama asla unutmayacağım.

Şehit cenazelerinde "devlet sağ olmasın" çığlıkları yükselirken başımı çevirip baktığımda o anadolu kadınının yüzünü göremeyeceğimi bilmenin utancını bana yaşattığınız için unutmayacağım.

Sağlık karnesindeki fotoğrafı başı kapalı olan teyzeme hizmet vermeyen çağdaş/Hipokrat yeminli doktorları, o doktorları yetiştiren zat-ı muhteremleri unutmayacağım.

Unutmayacağım bu ülkenin dindar/muhafazakar anadolu insanına kendi koltuklarınızı/imtiyazlarınızı korumak için kutsallık atfettiğiniz rejim adına yaptıklarınızı.

Kutsallık atfettiğiniz bütün değerleri Yemen'den Çanakkale'ye, İnönü'den Sakarya'ya savaşarak kazanan ayağı çarıksız, omzu silahsız dedelerim, ninelerim adına unutmayacağım.

Siz bu utançla, biz bu hafızayla anadolu toprağında yaşamaya devam edeceğiz ama siz küstahça yüzümüze üflediğiniz sigaralarınızı söndüreceksiniz bir zahmet. Artık sizin dumansız hava sahanız değil bu cumhuriyet.

Geçti o günler efendiler.
Ama zannetmeyin ki biz, altında dabbetülarz jipleriyle (bu tabir Ali Bulaç'a aittir) Reina kapısında gördüğünüz sosyetik islamcılardanız, onlar olsa olsa sizin ideolojik muadiliniz olur.
Bizler iyi eğitim almış, sosyal, siyasal ve kültürel gelişmişliğiyle toplumsal yaşamın her alanında yer alan dün tukaka yaptığınız, gerçekten hakkaniyete secde eden ve 150-200 yıldır kendi mülkiyetinizde gördüğünüz herşeyin ortağı/sahibi iyi çocuklarız.

Siz tanımazsınız bizi, korkuyla baktığınız için görmesiniz. Aslında hep ordaydık ve orda olacağız.

"Rejimi" korumak bahanesiyle tükettiğiniz kepekli ekmeklerin ekindeki çiftçisiyiz.
Refah ve güven içinde oturduğunuz lüks evlerinizde led ekranlarınıza 2-3 saniyelik yansıyan bir dağın tepesinde nöbetteyiz.
Biz Erzurum'da Karabekir'in, 26 ağustosta Malazgirt'te Alparslan'ın, yine bir 26 ağustosta M. Kemal'in inançlı ve kararlı askerleriyiz..

Biz anadoluyuz, ya siz?

1 yorum:

Adsız dedi ki...

aferim iste boyle yazin.Bende ne oldu bunlar din karsiti mi oldu diye dusunmeye baslamisdim.Boyle zamanlarda taraf oldugunuz yeri belirtmeniz guzel.bu sekilde yazmaya devam.