29 Ekim 2007 Pazartesi

İlginc İddialar üstünde Tartışalım GDO

29 Ekim günü Akşam gazetesi yazarlarından Güler KÖMÜRCÜ Kısırlaştırma Bombası Atıldı diye bir yazı kaleme aldı. Özbekistan muahlif lideri Muhammed Salih'in Biyaloğ eşi Aydın Salih'in görüşlerine istinaden gecen ay meclisten gecen tohumculuk yasası hakkında düşüncelerini aktarıyor.

Bu tohumculuk yasasının gecmesii çin büyük ugraşlar veren ve arkasında duran Güneydoğulu vekiller lobisinin önde gelen ismi Tarım Bakanı Mehdi Eker'in olmasını dikkate deger bulmakta ve bu konu üzerinde es gecilmemesini araştırılmasını istemektedir.

İtü Çevre Muhendislik Yüksek Lisans ögrenimi gören Ziraat mühendisi Ömer vanlıya hitap edilen bir email gödnerilmekte ve bu email banada geldi.

Ömer Vanlı http://www.ekoloji.itu.edu.tr/ adresinde İnternette bir süredir mail aracılığıyla ismim ve iletişim adresim kullanılarak GDO vb. hakkında siyasi içerikli bilgiler dolaşmaktadır.
Yazılanların kesinlikle fikirlerimi taşımadığını kamuoyuna tarafımdan saygı ile duyrulur.

Açıklaması bulunmaktadır. Sn. Ömer Vanlı bu emailin kendisinin olmadığını iddia etmektedir.

Konuya vakıf Sn. Ömer Vanlıdan bu emailin kendisinin olup olmadığını değil kendisinin ismini taşıyan ve korkunc iddialar bulunan bu GDO hakkında bilgilendirici bir yazıda yazması daha saglıklı olurdu diyoruz.

Gerçekten bu tohumculuk yasası nedir . Bu yasa tasarılaşırken ülke insanı ve tarımına ne gibi faydalar getirip ne gibi zararları olacak bunu tartışmak gerekir.


Bugün Email adreslerine düşen slayt gösterilerinde bu konu dikkat cekilmekte ve arkasından Akaryakıt kacakçılığı ve Türk siyasetinin ve burokrasisinin önde gelen insanların açıklamalar sonrası ilginc bir tesadüf olarak hepsinin trafik kazalarına kurban verilmesi ve medyanın birden gündemi nasıl saptırdığının altı cizilmektedir.

e-posta aşağıdaki gibidir.
BU E-POSTAYI SAKLAYIP SAKİN BİR ORTAMDA OKUYUP DEĞERLENDİRİN Adnan Kahveci- Eski Maliye Bakanı. Dedi ki : "Bizim bağımsız olmamız için Amerika ve IMF'den kurtulmamız lazım." 2 gün sonra trafik kazasında öldü.

Bedri İnce Tahtacı - Saadet partisi Gaziantep milletvekili. Dedi ki : "Amerika en büyük engeldir bu ülkeye; istediğini basbakan yapar, istediğini cumhurbaşkanı yapar" 5 gün sonra Antep'e giderken trafik kazasıdan öldü.

Turgut Özal - Cumhurbaşkanı. Dedi ki : "Musul ve Kerkük bizimdir alacağız", 10 gün sonra öldü.

Eşref Bitlis - Jandarma Komutanı. Dedi ki : "Amerika'nın İncirlik'ten kalkan uçakları PKK'ya yardımda bulunuyor". 4 gün sonra -eksi 60 dereceye kadar dayanıklı olan uçak ile Siirt'e giderken uçağı düştü ve öldü..! Kaza nedeni uçak motorlarının buzlanması! Oysa Siirt'te o sırada hava -11oC idi.

Recep Yazıcıoğlu- Denizli Valisi. Denizli'de kanun çıkardı : "Artık bundan sonra cafe ve benzeri yerler İngilizce isim kullanmayacak, yani cafe değil kahve yazılacak" dedi vee.. 1 hafta sonra Ankara'ya giderken trafik kazasında öldü.

TBMM -1 Mart tezkeresine red oyu verdi. 3 gün sonra İstanbul'un göbeğin de bombalar patladı. Kaç kişi öldü..! NASIL UYUTULUYORUZ!..

Medyaya yansıyan ATO (Ankara Ticaret Odası) raporu, çarpıcı bir verinin altını birkez daha çiziyordu. Veri şu : TBMM Akaryakıt Kaçakçılığını Araştırma Komisyonu'nun çalışmasına göre, yalnızca son iki yılda Türkiye'ye sokulan kaçak akaryakıtın miktarı 7 milyon 814 bin ton. 7 milyon 814 bin ton !.. Dile kolay... 780 bin küsur karayolu tankeri yükü!.. yani, yaklaşık 10 milyon m3... yani, 10 milyar litre.... yani, 1 500 000 (birbuçuk milyon) arabanın deposunu iki yıl süresince haftada bir doldurmaya yetecek kadar. Muazzam bir rakam değil mi?

İki yılda 780 bin ya da günde ortalama ikibin küsur) tanker yükü yakıtı, Doğu'daki kaçakçıların katır sırtında ya da Irak'a gidip gelenlerin kamyonların gizli bölmelerinde sokmuş olmaları mümkün mü? Peki, ülkeye bir şekilde girdikten sonra, nasıl pazarlanabilir ki? Gizli gizli, yol boyu mendil satan çocuklar eliyle pet şişelerde ya da kentin arka sokaklarında tenekelerle satılacak bir miktar değil ki...

Miktarın büyüklüğüne bakınca, insanın aklına bu yakıtın ancak benzin istasyonları aracılığı ile pazarlanmış olacağı geliyor. İnsanın aklına gelen, neyse ki, Devlet'in de aklına geldi. Bu kaçakçılıktan iki yılda 10,7 milyar YTL (bir-iki rafineri ve demir-çelik tesisi özelleştirme bedeli kadar) vergi kaybı olduğunu saptayınca, ülke çapındaki benzin istasyonlarında büyük çaplı bir operasyon yapıldı.

Toplanan yakıt örneklerinin tahlil sonucu henüz belli değil. Ama... "lisanssız" istasyonlara, daha önce uyarılmış olmalarına rağmen, halâ yakıt vermeye devam eden dağıtım şirketlerine bu kanundışı davranışları nedeniyle ceza kesildi.

Kesilen cezanın toplamı; 1 milyar 666 milyon 935 YTL Rekor ve bu özelliğiyle tarihî bir ceza... 1 milyar 666 milyon 935 YTL ... Dağıtım şirketlerinin "yürütmenin durdurulması" istemiyle Danıştay'a yaptıkları başvuru reddedildi... ve ödeme için kendilerine verilen 30 günlük sürenin dolmasıyla birlikte, EPDK şirketlere haciz uygulanması için Maliye Bakanlığı'na başvurdu.

Şimdi gelelim konunun "bam teli"ne... Bu ülkede birilerine (gecikme faizleri hariç); 1.000.000.000 (bir milyar) ABD >dolarını aşkın ceza tahakkuk ettiririlecek ve bu cezanın tahsili için harekete geçilecek, ama gündem bununla çalkalanmayacak.

Bu konu, bir kadının Hülya'nın müzmin kocası Kaya 'dan yavrulaması ya da Pınar'ın en son kiminle kültür-fizik yaptığı kadar haber olmayacak! Aklınızın bu durumu hazmetmesi için, ceza yiyen akaryakıt dağıtım şirketlerinin belli başlılarını sıralayalım.

46 milyon YTL : Shell
60 milyon YTL : Termopet
62 milyon YTL : Total
65 milyon YTL : BP
88 milyon YTL : Aytemiz
100 milyon YTL : Erk
113 milyon YTL: Turcas

ve ... ve... 499 milyon YTL : Petrol Ofisi Petrol Ofisi gibi üçüncü sııradaki Erk'in de Aydın Doğan'ın olduğunu gözönünde tutarsanız, bu olayın çapına kıyasla MEDYAMIZ TARAFINDAN neden bu kadar sessiz geçiştirilmeye çalışıldığını anlayabilirsiniz.

Kısırlaştırma bombası atıldı. Tek tip boğucu gündemden uzaklaşıp satır aralarına gömülen ve ulusal güvenliğimiz üzerinde birinci dereceden tehdit algısı yaratan bir konuyu dikkatinize sunmak ve de dikkatinizi çekmeyi başarır isem de sonucu değiştirmek adına daha fazlasını isteyeceğim bugün sizden, ey aksiyoner okur!..

Bu öyle bir konu ki yaratacağı ekonomik yıkımın dışında, Türk neslinin KISIRLAŞTIRILMASI, tedavisi imkansız olan ölümcül alerjiler, bilinmeyen hastalıklar ve doğadaki görülmemiş değişimler tehlikesini içeriyor * Geçtiğimiz ay Meclis'ten geçen Tohumculuk Yasası'ndan bahsediyorum.
Bu yasayla devlet tohumculuk alanından tamamen çekiliyor, piyasa başta İsrailli firmalar, Syngenta, Pioneer, Monsanto gibi çokuluslu tohum şirketlerine teslim ediliyor, çiftçimiz sizlere ömür ve de biraz önce de belirttiğim gibi hepsinden önemlisi de yasa ile GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ TOHUMların (GDO) girişine ve ekimine olanak tanınıyor.

Böylece de insan sağlığı üzerinde; başta kısırlık alerjik reaksiyonlar, bağışıklık sistemi zayıflığı gibi hemen ve uzun vadede öngörülemeyen ciddi sağlık riskleri yaratıyor. * Yasanın arkasında AKP'nin içindeki Güneydoğulu vekiller lobisinin önde gelen ismi, Tarım Bakanı Mehdi EKER durmakta ve... * Bu arada hemen eklemem gerekiyor; Avrupa Birliği, Genetiği Değiştirilmiş Organizmaların (GDO'lu) AB'ye girmesine izin vermemekte, peki ya KISIRLAŞTIRMA, neslimizin tüketilmesi ve diğer tehlikeler altında olan siz Türk Milleti şimdi ne yapmayı planlıyorsunuz? *

Konuya farklı bir uzman yorumu getirelim; Hafta sonu çok değerli bir çiftin konuğu oldum, Özbekistan'ın sürgündeki muhalif lideri Muhammed SALİH ve eşi Dr. Biyolog Aydın SALİH Hanımefendi ile uzun uzun sohbet ettik, nereden nereye... Aydın Hanım, Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar ve Tohumculuk Yasamızın içerdiği tehlikeler ve yakın geçmişten günümüze tespitlerle dolu önemli bir yorum yaptı : "Konu Türk dünyası olunca hepimiz tek ses oluruz" diyerek bu stratejik konuyu, ulusal tehdidimizin boyutunu Sayın Aydın SALİH'in incelemesinden aynen aktarıyorum : ...

"Son dönemde zaten Türkiye tarım ürünleri (sebze, buğday, mısır, ayçiçeği vs.) tohumlarının % 80'i dışarıdan ithal edilmeye başlanmıştı. Bu tohumların genetik olarak değiştirilmiş tohumlar olduğunun bilinmemesi mümkün değil.

Her GENETİK OLARAK DEĞİŞTİRİLMİŞ tohum, içinde terminatör geni ihtiva eder. Bu terminatör kendi neslini yok etmeye programlanmıştır. İşte bu nedenle de genetik olarak değiştirilmiş tahılın verdiği ürün tohumu KISIRDIR. Yani, her ekim yılı/mevsimi için yeniden tohum almak gerekecektir. Bu durum, sadece gıda açısından dışabağımlı hale getirmekle kalmayacak çok daha vahim sonuçlar doğuracaktır".

Dışarıdan bakıldığında salt ticari amaçla yapıldığı sanılan bu işin arkasında ise çok vahim bir stratejik hedefin yer aldığı görülüyor. Bu tip tohum politikasına bağımlı kalan Türkiye, sadece ekonomik değil, genetik tuzağa da düşmüş olur.

* Genetik olarak değiştirilmiş tohumları istenilen menfi ya da müspet yönde programlamak mümkündür. Ve böylece GDO'lu ürünlerle istenilen her toplum yönlendirilebir. Bu yöntem bir milleti ve onun yaşadığı ortamı yok edebilecek kadar tehlikelidir. Mesela bu program, kısırlaştırma (sterilizasyon) erkek ve kadınlarda KISIRLAŞTIRMA programı olabilir.

Sizin kan örnekleriniz Amerika'ya gönderilmek üzere bu amaçla toplanmış olabilir MALUM TARİHLERDE. Ya da tedavisi imkansız olan ölümcül alerjiler, bilinmeyen hastalıklar ve insan doğasında görülmemiş değişimler olabilir.

Yani GDO bünyesinde otomatik olarak ve sonsuz bir şekilde çoğalabilen GENETİK BOMBALAR taşıyabilir. Ancak ne yazık ki Türkiye'ye sokulan bu GDO'ların ne gibi sonuçlar doğurabileceğinin tespitini yapabilecek bilimsel altyapı mevcut değil!..

hinrÖmer VANLI İTÜ
Fen Bilimleri Enstitüsü Maslak
Tlf : 212-2856222
Fax : 212-2856169

Hiç yorum yok: