22 Ocak 2011 Cumartesi

Her Şeye Rağmen...


Aşk 3 harfli kısa bir cümle fakat aslında o kadar da kısa bir şey değil. Hani böyle derin bir şeyin bazen daha farklı bir cümleyle ifade edilmesi gerektiğini düşünürüm ardından da kendi düşüncemi çürütürcesine belki de anlatılması zor olduğu için böyle bir cümle seçilmiştir diye düşünürüm.
Sevmek, güvenmek ve teslimiyet arasındaki ince çizgi nerede başlar nerede biter. Bazen her şey zamanla olur yavaş yavaş bazen de saniyelik. Yoksa ilk görüşte aşk başka nasıl açıklanır ki. Tenlerin seçimi mi aşk ruhun seçimi mi? Belki ikisi belki de belki de hiçbiri.

Karşınızdaki kişiyi her şeyiyle - yanlışıyla doğrusuyla, sevabıyla günahıyla –sevebilmek diye bir şey var mı? Hani bir şarkıda diyor ya “Marifet her şeyi bilirken, sevebilmek bilmezden gelerek” .Mümkün mü böyle mutlu olmak. Mümkün mü aşkını hesapsız kitapsız yaşamak ya da diyelim o kadar sevdin peki karşındakinin bunu anlamasını sağlamak.

İktisatçılar der ki “Hayata iktisadın sürekli hesap yapan, attığı her adımın getirilerini ve maliyetini karşılaştıran, iktisadi insanı ‘Homoekonomikus’ açısından bakma çabası var. “ Aslında Homoekonomikus gibi bir genelleme yapıyoruz aşkta da. Genelleme seviyoruz. Şöyle sevilir, şöyle yaşanır. Sınırlar çiziyoruz – ya da çizdiriliyoruz-. Ceteris paribus varsayımı altında mı yaşalım illa ki aşkı?

Kafam karışık olduğunda –işte şimdi de o anlardan biri- herkes gibi ne yapacağımı bilemem. Yukarıda da bahsettiğim gibi kendi kendime sorular sorar dururum yanıtın birini beklemeden diğerine geçerek. Aslında ne bugüne kadar bu soruların cevabımı buldum ne de bulan birini gördüm. Bilinse belki de aşk, aşk olmazdı. Âşık Veysel’e sormuşlar “Aşk nedir” diye. Gülümsemiş...“Seversin, kavuşamazsın aşk olur...”

Aşkı uğruna ölen, savaşan şövalyelerle prensler sadece masallarda kaldıysa da, günümüz aşklarında ayakta kalmak, yaşamak için artık zırhlara ihtiyacımız var artık. Her şeye rağmen var olma savaşı bu hayat bu engellere, engellere rağmen…

Hiç yorum yok: