16 Mart 2008 Pazar

DEMOKRASİ VE HEVESLİLERİ

Bilindiği gibi demokrasi, tüm üye veya vatandaşların, organizasyon veya devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu bir yönetim biçimidir. Bu tanım demokrasiyi iyi şekilde özetlemektedir.
Bilindiği üzere Türkiye Cumhuriyeti 550 milletvekilinden oluşan bir meclis ile yönetilmektedir. Seçim sonuçlarına göre barajı aşan partilerin milletvekilleriyle o yüce meclis doldurulur. Sonra hükemet kurulur vs... Ve artık hükümet icraatlarına başlar. Biliyoruz ki , 2 Kasım 2002 yılından bu yana istedikleri sayısal çoğunluklara göre başımızda bir hükümet yer almaktadır. 5,5 yıldır bu pistte istedikleri gibi at koşturdular, birçok stratejik devlet kuruluşlarını satarak, vatan topraklarını satarak (ilk defa iktarlar döneminde bu kadar çok toprak satılmıştır -Yalova ilimiz büyüklüğünde-), istedikleri tanımları kendilerine göre yorumlayıp halkı kandırmaya çalışarak(laiklik; din ve vicdan özgürlüğüdür. Bülent Arınç), şehitlerimize dil uzatıp hainlere sayın diyip onları yüceltecek kadar,..vs. daha birçok şey var bu örneklere...
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ülkemiz hakkında birçok yönetim biçimi kılıfları sunuldu, yok eyalet sistemi, yok italya modeli falan filan.... Siz tek başınıza iktidara geleceksiniz tek vatan, tek bayrak, tek millet diyeceksiniz ve mecliste bulunan milletin vergileriyle beslediğiniz bu hainlere bir şey demeyeceksiniz ve kendilerinin de dediği gibi %47 lik güçle geldik, her iki kişiden biri bizi istedi, milli irade yerini buldu diye söylenip kendinizi haklı çıkaracaksınız.
Ermeni soykırımını tanıyan Lübnan'a (askerlerimiz Lübnan'a gidince oranın halkının pankartlar açıp protesto çekmesi) asker gönderip Ortadoğu'da söz hakkımız olsun bahaneleriyle halkı kandırıp, Irak'ta kaç yıldır işkence ve zulmün varlığını görmemezlikten gelen(herhalde orası Ortadoğu değil(!)) dış politikası iflas eden bir iktidarın (tek başına iktidar!) varlığı var maalesef ülkemizde...
Irak'ta kaç yıldır Kerkük'e bir şey olursa gözümüzü kırpmayız diyen ve Kerkük'ün, Telafer'in bombalanmasına göz yuman, adeta tükürdüğünü yalayan bir iktidar bugün Irak'ın parçalanmasını seyretmektedir. Ülkemiz aleyhinde yıllardır faaliyet gösteren Talabani çapulcusunu kırmızı halılarla karşılayan iktidarın varlığı var ülkemizde.
Diyarbakır'a gidip Kürt sorununu tanıyorum, Kürt kardeşlerimin sorununu çözeceğim diyip Türkiye'nin özellikle Milliyetçi-muhafazakar bölgelerine gelip Kurban bayramlarında "Kurban olam Ayına Yıldızına" sloganlarıyla billboardları süsleyen ikiyüzlü insanların iktidarıyla 5,5 yıldır karşıkarşıyayız.
Türkiye'yi 36 etnik gruba parçalayan, ve Türkiye'nin asli unsuru olan Türk milletini bunun bir tanesi olarak gören bir şahıs nasıl oluyorda bu güzel ülkemizi yönetebiliyor buna nasıl izin veriliyor.
Türkiye'nin stratejik kurumları olan ve bir çoğunun içinde bulunduğu sektörde Türkiye'de tekel konumunda olan ve kar getiriyor olan Türk Telekom, Petkim, Tüpraş, Tekel gibi Türkiye'nin dinamiklerini satan(özellikle de maalesef yabancı kapitalizme) ve özelleştirme adabından yoksun(parayı veren kızımızı görür gibi saçma bir mantığa sahip) olan, Türkiye'nin 5. büyük bankası olan ve kobilere kredi sağlamak adına kurulmuş Türk İşletmelerine büyük yardım eden ve birçok işletmenin ipoteğinin bulunduğu Halk Bankasını bir çok kurumun baskısıyla satmaktan vazgeçip Türkiye Cumhuriyeti'nin yaklaşık %72'lik kısmına yabancı sermayenin hükmettiği Borsa'da halka arz eden bir zihniyetin ekonomik politikasının iflas ettiğini de görmekteyiz.
Yabancı sermayenin Türkiye'ye gelip yatırım yaptığını iddia eden bir şahsın gerçekleri görmemesi de gerçekten kaygı verici olarak değerlendiriyorum çünkü, gelen yatırımcı Türkiye'nin bankalarını, stratejik kurumlarını almaya, kar getiren kurumlarını almaya , var olan işletmelerini almaya ve portföy yatırımı olarak borsaya para kazanmaya gelmektedirler.5,5 yıldır doğru dürüst yabancı yatırımcının ülkemize gelip sıfırdan bir üretim ya da hizmet
işletmesi kurduğu da pek söylenemez. Bu hal içerisinde hala yabancı yatırımcının geldiğini iddia edip halkımızı kandırım pembe tablolar çizen bir kişinin başımızda bulunması gerçektende elem vericidir.
5,5 yıldır tepemizde bulunan ve laikliği hoş görmeyen bir takım çevrenin devlet kademelerinde kadrolaşmasını sağlayan, kelime oyunlarıyla her fırsatta kendilerini haklı çıkaran, konuşmalarında bağıra bağıra (noluyorsa!) konuşup halkın üzerinde pisikolojik baskı kuran bir zihniyetin görevleri süresi içinde kısaca ne tür faaliyetler yapıldığını ve unutulmamasının gerektiğini belirttim. Ve bu faaliyetlerinin yanına Vakıflar Yasasının kabülünü de koyarsan ve söylemediklerimi de tabi koskoca bir yığın oluşacaktır.
Bugün çok geç olmadan bu zihniyetten kurtulmamız lazım. Tabiki gönül isterki bu demokratik yollarla olsun, bunu halkımız yapsın. Ama bu ileriki yılları da düşünecek olursak bu çokta gerçekçi göünmüyor. Dolayısıyla bunu anayasa mahkemesimi yapar bilemem!... Ama bildiğim şu var bu zihniyetten artık biran önce kurtulmamızdır!...Bu parti kapatılarak mı olur yoksa başka yollarla mı olur bilemem. Bem ülkemizin kurtulması, Atatürk'ümüzün bizlere emanet ettiği ve hedefler gösterdiği bu varlığı demokratik bir takım işlevlerin olmamasına değişemem!
Varlığım Türk Varlığına Armağan Olsun....
Sevgiyle, Umutla ve İnatla "MUOR"

2 yorum:

M. Akif dedi ki...

Bu kadar olaylara rağmen umutlu olmanız ne güzel ama sanırım bu iş göbeğini kaşıyan kıllı ayıları kapatmadan biraz zor olucak gibi...

Adsız dedi ki...

19.03.2007

Ben demokrat değilim!

Eğer “Türk demokrasisi” denilen olgu AKP’nin sergilediği tutum ve şimdiye kadar ki uygulama anlayışı ise ben demokrat olamam.

Demokrasinin d’sini bilmeyen bir zihniyetin:

— Özgürlük, eğitim ve inanç kisvesi altında Demokrasinin temel öğelerinden biri olan hukuk düzenini sorgulamaktan öte, yıpratmaya hatta yıkmaya çalışıyorsa…
— Laikliğin ilkesi olan din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasını hiçbir yaptırım ile karşılaşmadan sarsabiliyorsa…
— Kanun önünde eşitlik kaidesini AKP’ye özgü bir anlayış ile yorumluyor ve hiç çekinmeden uyguluyorsa…
— Gerçekdışı beyanlar ile demokrasi ve özgürlük - özgürlük ve demokrasi diye, diye bitmez, tükenmez kısır bir döngüye girdiyse…
AKP yöneticilerinin demokrasi anlayışlarından kuşku duymak benim en doğal hakkımdır.

Demokratik tahammüller işinize geldi mi “demokrasiye” toz kondurmayın, işinize gelemedi mi yaygarayı koparıp, mazlum ve mağdur edebiyatına sığının. İyi be…
Sormazlar mı, bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu diye.
Sizi gidi çeyrek demokratlar, sizi…

*

RTE, devlet böyle yönetilemez!
Bilirsiniz, özdeyiştir: Lafla peynir gemisi yürümez!
Lafla, şairlik ile “peynir gemisini” yürütmeye çalışıyorlar, ama yürümüyor.

RTE kıyaslamıştı, hatırlarsınız:
Devlet yönetimini, kabile yönetimi diye.
- Yüzeysel düzenlemeler ile seçim öncesi zamsız, seçim sonrası zam furyasını patlatarak!!!
- “Reform paketi” denilen ve hangi amaçlara hizmet ettiği belirsiz düzenlemelerin Türk kamuoyundan önce AB(D) kamuoyuna sunulması ile…
- Kâğıt üzerinde kişi başına düşen milli geliri yükselterek!?
- Hayali ekonomik atılımlar ile Refah düzeyinin artması!?
- AB üyeliği!?
- Borsa, balon…
Gerçekten bu anlayış ile değil devlet, kabile dahi yönetilemez. AKP, iktidar süreci tam bir “arınamamışlık” ve iflas göstergesidir.

Daha yeni geldim Türkiye’den. HAYAT, ATEŞ PAHASI. Sözüm ona istikrar adı altında, ekonomi hesaplayabildiği bir siyasi çizgiden dolayı menfaatleri doğrultusunda hareket etmeye çalışıyor. İşsizlik aldı başını gidiyor. Küçük esnaf can çekişiyor. Gençlere istikbal nerede??? İş, aş, nitelikli bir eğitim ile uluslararası rekabet imkânı nerede? Milletin orasıyla burasıyla uğraşacağınıza gençlere bir gelecek verin! Yalnızca Allah rızkını da veriri ile olmuyor!

Türkiye Cumhuriyeti seçmeni AKP’nin “çağdaş” ve buna rağmen dininde, kitabında bir parti olduğu kanısına varmıştı. Şüphesiz AKP’nin söylemleri ve “göstermelik” eylemleri de ilk anda bu intiba’yı yaratıyordu. Tüm partiler teker, teker sınanmış ve süreç içerisinde şu ya da bu gerekçeyle seçmen tarafından onay alamamıştır. Diğer partiler vaat ettikleri hedefleri tutturamamışlardı. AKP, söylemi ile inandırıcı geldi. Ama AKP’de göstermelik hedeften şaştı ve gerçek yüzü ortaya çıktı. Seçmen eninde sonunda bunun bilincine varacaktır.

Milli Nizam Partisi = Milli Selamet Partisi = Refah Partisi = Fazilet Partisi = Saadet Partisi = Adalet ve Kalkınma Partisi = ???

Ne değişti?

Hedef şüphesiz aynı, demokrasiyi kullanarak din ekseninde bir devlet yönetimi. İşte size demokrasinin zaaflarından biri.

Kuşkusuz toplum yaşamını düzenleyen yeni bir kurallar manzumesi bulunana kadar, demokrasi kötünün iyisidir ve demokrasinin kendini savunma araçları vardır. Ama AKP bu savunma araçlarını bir, bir iptal etme gayretindedir.

Sorumluluk sahibi devlet görevlileri, görevlerinin gereğini yerine getirdikleri zaman hedef gösterilmeleri hiçbir şekilde demokrasi ile bağdaşmayan bir tutumdur. Bu davranış biçiminden hemen vazgeçilmelidir. Söylemleriniz neyin peşinde olduğunuzu açıkça ortaya koymaktadır. Seviyesiz bir şekilde kendinizi savunmaya, halkın gözü önünde ben mağdur oldum “laikler demokrasiyi engelliyorlar” oyunlarından derhal vazgeçin. Ayıptır!

Siz olsanız nasıl yorumlardınız:

RTE, AK Parti Çanakkale İl Teşkilatı tarafından Kolin Otel'de düzenlenen yemekli toplantıda yaptığı konuşmada, ''İşte bu toprakları vatan yapmak için şehit oldular. Kolay değil, hep konuşulur; olur mu olmaz mı... Olur kardeşim olur, 'İmandır, o cevher ki ilahi ne büyüktür. İmansız olan paslı yürek, sinede yüktür.' Seyit Onbaşı'yı Seyit Onbaşı yapan odur. O mermiyi ona kaldırma gücü veren odur. Hadi inkar etsinler bunu. Herhalde buna da 'laikliğe aykırıdır' demezler. Her 18 Mart'ta buraya geldiğimizde Seyyit Onbaşı'nın o mermiyi namluya yerleştirişini işliyoruz. Onunla hep beraber komuta kademesinden ta eratına kadar kendimize yeni bir güç devşiriyoruz. Bu bizim doğal hakkımız. Bunu kimse bir yerlere çekmemeli, çekemez.''

Seyit Onbaşı > iman gücü nasıl bir ilişkilendirme bu? Ne alaka?

Kaldırmaya gücü yetmeyen imansız mı? İnsanların imanlı olup olmadığı AKP tarafından mı belirleniyor? Rabim seni, beni, bizleri bilmiyor mu, bir aracıya ihtiyacı mı var?

RTE, siz ve partiniz artık ne yaparsanız yapın, ne söylerseniz söyleyin bir nevi gözetim altındasınız! Çünkü alakası olmasa da sizler, evirip çevirip olayları din ekseninde yorumluyorsunuz. Eskisi gibi gizli saklı konuşamıyorsunuz!!!!!!!!!!!

Zihniyet aynı, söylem aynı. Sizler ne demokrasiyi, ne hukuku nede laikliği içinize sindirememişsiniz. Eğer sindirmiş olsaydınız son günlerde yaşadıklarımıza şahit olmazdık. Önemli olan sizin gibi düşünenlerin bunu sindirip, sindiremediği değil. Hayal ettiğiniz “İslam Cumhuriyeti” hedefine ulaşma uğrunda verdiğiniz zarardır. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin siyasi ve yasal bir partisi gibi bu cumhuriyetin kazanımlarını, içersinde yaşayan insanların menfaatlerini gözetmediğiniz aşikârdır. Vahim olan, isteyerek ya da istemeyerek dışta kimlerin emellerine hizmet ettiğinizdir.

Önder Gürbüz
www.gurbuz.net