15 Ocak 2010 Cuma

Sivilleşemeyen Türkiye


1980'lerden sonra dünya çapında yaşanan hızlı değişim ve dönüşümün şüphesiz en büyük tetikçisi iletişim ve ulaşım teknolojilerinde yaşanan başdöndürücü gelişmeler.Küreselleşme adını verdiğimiz bu olgu toplumsal yapımızı "atomize" edip,bireyselliği ön plana çıkarıp,toplumu libere ederken elbetteki sivilleşmenin,sivil toplumun ve en önemlisi şeffalığın önünü açtı.



Bu öyle bir dönüşüm halini aldı ki,Sovyet bloğu dağılırken,dünya dengeleri altüst oldu.Haritalar değişti,savaşların yönü daha fazla enerji havzalarına yöneldi.

1990'ların ortalarına gelindiğinde özellikle sivil yapılanmalarla mevcut iktidarların icraatlarının ciddiyetle sorgulanması,şeffaflık isteğinin üst sıralara çıkması gibi bir olguyla karşılaştık.Türk toplumu olarak bu toplumsal bilince kavuşmamız 2000'li yıllarda hızlandı.Bu hız öyle bir hal aldı ve öyle bir sivil toplum kültürü oluştu,öyle örgütlü bir toplum haline geldik ki, senin sendikan benim sivil toplum örgütüm gibi kamplara bölündük yeniden.Amip gibi bölünerek çoğalan sivilleşme çabaları ,siyasi aktörlerin birer piyonu olmaktan ileri gidemediler.

Öyle ki yolsuzlukla,yoksulukla,yasaklarla mücadele edeceğim diye gelenler çağdaş modern Türkiyeyi sivil toplumla işbirliği yaparak kuracakları yerde,sivil toplumu hedeflerine ulaşmak için araçsallaştırdılar.

Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar demokrat çizgi çizenler (Doç.Dr.Nuran Yıldız'ın nokta tespitidir) sivil iktidarın tepesini ele geçirince herşeyi unuttular.%47 lik iktidar sarhoşluğuyla ve aslında onun da öncesinde müdahale edebildikleri kadar müdahele ettiler konfedarasyon, federasyon hatta en küçük dernek seçimlerine bile.(bknz TFF,TÜRK-İŞ)

Susturamadıkları darbeci olmakla yaftaladılar.Öyle ya %47 lik "sivil" iktidara karşı gelen muhakkak ki darbecidir.

Ama daha acı olanı ne biliyor musunuz;orta asya bozkırlarından avrupa'ya kadar iktidara sivil toplum(!) hareketleriyle gelenler ile bugün kendini muktedir zannederlerin de george soros gibilerinin paralarıyla iktidara geldiği gerçeğidir.

Bundandır ki bu süreçte sivil toplumculardan uzak durmayı kendi adıma doğru buluyorum.
Tesev'den,Genç Sivillere,ordan Taraf gazetesine ve "muhafazakar demokrat" olan Zaman'a kadar benzer yapıların söylemleri benim sadece uluslararası isteklerin,Türkiye'ye biçilmek istenen rolün işaret fişekleridir.

Okumasını bilen görür:
Hrant Dink cinayetinde kitleleri aynı pankartlarla sokaklara döküp "Hepimiz Ermeniyiz" diye bağırtanlar var ya işte onlar bu ülkenin çağdaş demokrat sivil toplumculardır(!).
Bizlerse o cinayeti derin bir üzüntü,kızgınlık içinde izleyip,vicdanlarımızın sesini başkalarının satılık sloganlarına bayrak olmasına izin vermeyenleriz.

İşte bundandır ki gerçek "sivil toplumcu" bunları görüp gerçekten/gerçek demokrasiden yana tavır alabilendir.

Ben tavrımı,iktidarını korumak için inanılan davaya ihanet edildiği noktada koydum ve bir kez daha yanılmamış olmanın derin üzüntüsüyle Akp'nin sivilleşmenin,demokrasinin,şeffaf devletin,hukukun,adaletin,bağımsızlığın,vicdanın,ahlakın sesi olamayacağı anladım.

Keşke anlamayacak kadar idrak yoksunu,göremeyecek kadar kör,hissedemeyecek kadar vicdansız olsaydım.

Olamadım...

Hiç yorum yok: