23 Şubat 2010 Salı

Konuşmalar

Bazı konuşmalar vardır,her okuyuşta içinde bulunduğunuz ruh haline göre farklı anlamlar çıkarabileceğiniz türden.

Onlarca,yüzlerce kez okudum o konuşmaları;kimi zaman gülümsedim,bana sadakatinin belirtileri vardı;kimi zaman da "ben ne yaptım da bana ihanet etti" diyecek kadar öfkemle kaf dağını yıkacak hale geldim.

Zihnim bulanmaya başladı,yırtıp atmak istedim herşeyi ama yine okudum,onlarca yüzlerce kez.

İhanet etmesen bile aşkta zihin karışıklığına yer var mıydı sevgili?Kalbinde ben varsam eğer -ki şu an şüpheliyim- nasıl oluyor da sen başka birine meyledebiliyorsun?

Aşk kafa karışıklığını kaldırır mı sevgili?
Hani kalp kalbe karşıydı,benim zihnim aşkının berraklığındayken sen neden karmakarışıksın?

Senin aşkın hatıralara bile saklanmayacak kadar güzelken,sen hiçbir hatıranın hatırlanmaması için koca bir enkaz bırakıyorsun arkandan.Bu sözlerim sana duyduğum aşkın bir saplantıya dönüştüğü anlamına gelmesin.

Sen benim seninle yaşadığım güzel anıları kirletecek kadar bayağılaşsan da,şimdi içine düştüğüm acınası bu hal, saplantıdan öte herşeye rağmen -hiç haketmesen de- sana duyduğum saygının bir belirtisidir.

Anlayabileceğini,anlamak istediğini zannetmesem de bu okumayacağını bildiğim açık bir mektuptur.

Göndericisi de alıcısı da ben olan bu mektup,bir vicdanın olduğunu sana hatırlattığında birçok şeyi anlatır umarım,herhangi bir ihanetin bedelini yaşamadan önce.

Şairin dediği gibi "En güçlü zehir olmalı aşk dediğin";benim için öyle oldu,umarım senin için olmaz.

Hoşçakal...


Hiç yorum yok: